Sayfalar

21 Aralık 2007

Hiçbir zaman anlayamadığım bir karmaşadaydı dünya. İnsanlar vardı etrafta koşuşturan.

Ve artçılarla yerle bir olmuş betonların altında saklı bir söz kadar uzak şimdi anlaması o*nu…


‘Paramparça olmuş bir hayali avuçlarına al, ve onu yeniden yeşert çocuk!’ diyorsunuz bana; avuçlarım terli, avuçlarım kesik, avuçlarım acı dolu…

Karanlık sinerken incecik tenime, sanarken uyuduğumu ben ve muhtaç iken bir yudum beyaza, zor sarıldım karanlığa..

Veda tüm tonlara..


Karanlık bir günde başlamıştık yürümeye ve o bana, beyazdan bahsetmişti, beyazlarından dünyanın…

Bunca beyazın yeteceğini düşündüm. Korkudan izbe bir duvar dibine sinmiş, başını ayaklarının arasına saklamaya çalışan çocuğa…


Zaman geçmek bilmiyordu, göz kapaklarımdan düşen uykunun ağırlığı bilincimi alıp götürüyordu karanlığa. Karanlığın içinde, soyut olgu içimde karanlığa gözümü alıştırmaya çalışıyorum beyazlarım o*nun elinde..


Beyaza alıştığım gece, gece sönerken camı açık penceremin perdesinde, avuçlarım göz yaşlarımın misafirliğinde şaşkın iken, hıçkırmayı özlediğimi fark ederken ben, bir bıçak gibi sıyırırken yaralar bedenimi, ve teğet geçerken tutkular bana, beyaza kapıldım.


Veda tüm siyahlara…


Beyazın beni içine hapsetmiş olduğu bi' karanlık olduğunu nasıl anlatabilirdim ki o*na..?






Hiç yorum yok: