Sayfalar

6 Nisan 2020

Tüketiyordum sayılı olduğuna inandırıldığımız zamanla sayılı olduğunu öğrendiğimiz nefeslerimi öksürükle zorda olsa. Oysa, mevsimi gelmeden ağacından ayrılmış kurumuş bi'yaprak vardı su vermek için parçalandığım. Sadece yeşerme ümitleri yeşil kalmış kurumuş bi'yaprak, bir yudum nefes olma hayalleri aşıladığım..

Kim bilir,
Deniz kokuyordur senin gözlerin ve yağmurda ıslanmış balık kadar anlamlıdır suretinin kompozisyonu..
Öpülesi...

*Son iki negatif, artık hastayım...

3 Nisan 2020

Duvarlar daha bir ağır gelir oldu..
Taşımakta zorlandığın dört duvar..
Alanımı gittikçe daraltıyor..
Ruhunu kasıyordu..

Bedenin yorgun..
Gözlerin solgun..
Hayat durgun..
Ellerimi ellerine bağlamışsın..
Çözülemiyorum...
...
İçeri çek karnını..
Ellerinle kaburgalarının bittiği yeri kavra..
Avucuna al..
Bütün gücünle asıl..
Çıkar derinden kaburgalarını..
Ciğerlerin..
Nefes alsın…
...

Kadınlar sevmeyi bilmez..
Sevişmek için uygun bedeni ararlar..
Kobayları denerler sürekli..
Önce sözlü sonra uygulamalı..
Ve karar anı..
Veto..
Kobay değişir hemen, u
ygun beden bulununcaya kadar...

Kadınlar sevilmeyi bilmez..
Dar alanda kısa paslaşan nöronları, sürekli kapıldıkları halüsinasyonları, senaryosunu yazıp dağıtmayıp oynatmaya çalıştıkları oyunları, şüphe içerisinde buna izin vermez...
...

2 Nisan 2020

gitkumdaoyna

hassasiyetimi kumdan kaleler yaptığım zamanlarda bıraktım ben..
evcilik oynanan arkadaşların parmaklarına batan kıymığın verdiği acıda kaldım..
ve yıllarımı unuttuğum bi’ yerde bıraktım..
en güzel oyuncağını saklayıp, sonra yerini unutan çocuğun bilinçsizliğinin dışında.
bilinçlice unutulmuş bi’ oyuncak gibi..

şimdi,


bi’ kıpırtı ruhumda
kumdan malikâneler yapma isteği yeniden.
evcilik oyununda plastik bıçakla kestiğin parmağını pansuman etmek gibi..

başladı yine

düşük seviyeli kalp krizleri, bir kaç damlalık beyin kanamaları...

*benim başım ağrır senin nöronlarına nikotin kaçsa..

1 Nisan 2020

hayalmahsülleriofisi

ıslanacak yerleri umursamadan ağlamaya başlarsın, senden gidenden sonra yaşlarınla gidecekleri düşünmeden oturur dizlerini kendine çeker ve kilitlenmiş beynince düşünmeye çalışırsın..

kilitlenen düşüncelerinin ayaklarına kan pompalatmadığının farkına varırsın dizlerinden ayak bileklerine doğru süzülen karıncalanma ile. Uzatırsın ayaklarını, bi’ tutam nefes alırsın sonra kilitlenen beynin yine aynı kapıyı açar sana..
 
yardım etmek istersin beynine, bulamadığın çözüm sonrasında çalıştığından şüphe edip bi’ el atarsın alnına doğru. bi’ tutam saç alıp avuçlarına onca acı içerisinde bi’ nebze acı vermeye çalışırsın kendine. Sonra elinle alnından ensene doğru sıvazlarsın başını, dilinde yine o hayıflanma..
 
ne yapacağım ben.?
 
saatlerce oturduğun yerden kesiliverir birden ayakların. bi’ türlü sonucu çıkaramadığın beyninin içinde olduğu kafatasının bağlandığı boynunu sabitlersin bi’ yere ve 21 gram eksik bi’ şekilde sallanırsın bi’ süre..

2020martın32si

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

حياة جديدة

21 Temmuz 2010

dikkat..!

can yanıcı bi' maddedir..

14 Ağustos 2009

başarılı..

boom boom poWww..

* 39 batıyor, canım sıkılıyor..
14agsts3bin9
13:48

1 Ağustos 2009

cezir

koşuşturmacada yolcular,
ben bekleyecek olmanın tedirginliğinde sense gitmek zorunda..

beni al nemruttan adıyamana savur yeniden yeşert istiyorum.
dağdan taşa vur üzerime yağmur bulutları doldur ve ağlat onları diye bekliyorum..

*51 batıyor.
01agsts2bin9
14:30

29 Temmuz 2009

overdose

hayat sıkmaya başlar bir yerden sonra. nereye kadar diye merakla peşinden gidip sonra bir şeylerin değişmediğini, bu yaşanılası olmayan yaşamın içinde sevi'nin hep olduğunu görüp yoruluverirsiniz.

bu tatlı yorgunluğun yanı sıra sevi hep olsun istersiniz ama bazen donduruverir insanı ve öylece kala kalırsınız. durup izlemek istersiniz. saatler geçmezken günün bitmesini gözler, kaç gün oldu diye saymayı istersiniz ama zaman geçmez.

sanki tamamen duruverir. hiç bitmesini istemediğiniz bi' anı dondurmak isterken, hiç istemediğiniz bir yerde dururverir ansızın. gözleriniz uykusuzluktan kan çanağı olur. içten içe yanar, alnınızdan göz çukurlarınıza doğru dağılan bir baş ağrısıyla.

ancak öldürmez.
sevi kişiyi öldürmez..

*55 batıyor.
29tmmz2bin9

11:35

20 Haziran 2009

92 battı

neyse..!

her şey bir kenara dursun bi' süreliğine,
daralmalarım, bunalmalarım ve gel gitlerim ırak olsun kısa bi' senliğine,
biraz sana sürükleyip kendimi gelmek istiyorum kokunun derinliğine,
tutsam diyorum,
ısınsam diyorum aya'nın terinde ve uyanıyorum kan ter içinde,
bakıyorum ki.!
yok parmak uçların tenimde..

seni öyle seviyorum ki,
dolaşmalı parmak uçların bedenimde..

*17hzrn2bin9
22:29

8 Mayıs 2009

327 Kd.

O şimdi çavuş..

26 Şubat 2009

kaşif'm

var olan ancak bilinmeyen,
ıssız bi' adamdım ben.
uzakta sen..

5 Temmuz 2008

tepki yitimi

Balıksız bir akvaryumun suyunu temizleme çabası eşliğinde düşüncelerimdeki sıvılaşmayı grafitle kağıt üzerinde katılaştırmaya çalışırken ben ve sen kontrolsüz salınımlarının anlamsız koşuşturma çabasında iken, sessizce gelecek zamanı..

O akvaryum ne zaman balığına kavuşur ve sen ne zaman anlamsız koşuşturmacalarını bir sevi’ye ulaşmak için bi’ istasyonda anlamlandırırsın işte o zaman anlaşılır bunun derinliği..

Bu düşünebileceklerinden çok öte ve hat safhada farkı. Bunu ancak hissizleştiğinde hissedebiliyor insan. Acının doruğa ulaştığı yerde gözyaşı gelmezmiş gözlerden, bu buna benziyor. Bazen bazı şeyleri o kadar fazla hissedersin ki sonra birden bütün hissini alır ve gider..

Geriye ne mi kalır?

Hırs kalır, şiddet uygulama arzusu ve nefret kalır geriye..

Balıkla su birleşmeden, içinizdeki öfke dinmeyip hislerinizi geri vermeden kurtulamayacağınızı bilirsiniz bu hissizliğin verdiği acı histen. Kırpamaz olursunuz gözlerinizi, içinizin vermediği gözyaşlarınızı kapaklarınızın azad etmemesi için gözlerinizden..

Sonra uyursunuz sessiz ve derinden..


*patlak balon'A..

2 Temmuz 2008

ansızın

bi' kız gördüm.!
kızın karşısında şaşırmış, kendimden geçmiştim..
elimde olmadan '' Hangi güç bu bezgin, düşünceli gözlere parlaklık verdi? Bu çükmüş, solgun yanaklara kan nereden geldi? Bu yumuşak yüz çizgilerine tutkuyu kim verdi? Bu gögüsler neden böyle kabarıp kabarıp iniyor? Bu soluk yüzlü kıza birdenbire bu canlılığı, diriliği, güzelliği veren nedir? Kim onun yanaklarına bu gülücüğü kondurdu? Bu hayat dolu, şen şakrak kahkahaları veren kimdir?'' diye sordum kendi kendime..

*güzelliğine benzetme bulmak zor. sen iyisimi sana benzemeye çalışan her şeyden sor..

24 Haziran 2008

o'

her şeyi bırakmış bi' kadın,
elinde dondurma kabı, televizyon karşısında selpaklardan bir yatak içerisinde ağlıyor..

tekrar olmayacakların erken özlemine kapılmış bi' kadın,
gelecek günlerin nasıl geçeceğinin farkına varmaya çalışıyor..

*onu tekrar yaşama bağlayacak aşk'a bedelsin..

20 Haziran 2008

trappings

Giden*i beklemek günlerinden sonra gelecek*i gözleme zamanlarına gelir kadın. Kadın bu yolculuğu esnasında kendinden verdiklerini yeniden toparlamaya kalkışır. Ayna karşısına geçip mutsuzluğunu örtbas etmeye değil güzelliğine güzellik katmaya çalışır..

Kadın, daha bi' umutludur gelecekten. Beklediği bir şey yoktur kadının. Beklediği anda gelmiyeceğini bilir ve gelmesini istemediği zamanlarda bekler, diğer zamanlarda aklına bile getirmezdi istediği için gelmesini..

Bazen bunalsada bu geçişlerden dayanmak zorundadır kadın. Hatırlamaya çalışır gideni beklemeden önce gidecek olanın geliş zamanlarını. Zaman ilerlemiş, kadının sol yanındaki kullanılmayan uzuv körelip işlevini yapamaz hale gelmiştir..

Kadın, salgı bezlerinin bir zamanlar salgıladığı adı bilinmeyen o tropikal meyve tadının tekrar kanıyla birlikte pompalanması istemektedir.
Çünkü kadın, kendisini öldürecek amansız bir hastalıya yakalanmış gibi hisseder..


Kadın, yalnızdır..

*senden içeri senle konuşur benden içeri ben..

9 Haziran 2008

yasak

şu ülkede tek bir şeyi serbest bıraksınlar, bırakın insan ilişkilerini ekonomi bile düzelmezse terbiyesizim..

*tebessümü beş par etmeyen insanlar fiyat biçilemeyen gülüşlerinizi erteletmesin..





29 Mayıs 2008

nâdanlık

Hayat ya bu, bazen bazı şeyler yolunda gitmez ve doldurursun içene varını yoğunu, bi’ bavulla koyulursun yola. Aklında hep ters gidenler vardır. Daha yola yeni çıkmışken yoruverir seni kafanın içindekiler. Durup dinlendirmek istersin yorulmamış bedenini bi’ taraftan bırakamadığın düşünme ile. Yapacaklarını düşünürsün, için bin bir kin ile. Hata yapmak istemezsin ama kin hata getirir bilemezsin.. Yanına aldıkların ve unuttuklarına gider aklın. Acaba unuttuğun bir şey var mıydı o’ dışında. Kitapların, birkaç elbisen ve bildiklerin. Gerisine gerek de yoktu zaten. Bildiklerinle yapacaklarını kolay planlayabiliyordun ama yapman gerekenin sadece başını alıp gitmek olduğunu bilemiyordun.. Gittin!
Elindekilerden çok kafanın içindekileri önemseyerek.

Sana bedeli ağır hatalar yaptıracakları önemseyerek,
gittin..!

*can yanıcı bi' maddedir..

22 Mayıs 2008

kleftra

insanın kendisine yaptığını dağ taş yapamaz.
yalancıya kimse inanmaz..

*kendini kandırmaca..

9 Mayıs 2008

sustuk

bazen bazı şeyleri sadece donan anlar,
bazen de sadece anı donduranlar..

dili geçmiş zaman kullanır olduk, şimdiki zamanı yazmak varken..

olmayan yerdeki olmayan insandan yine merhaba..

*geldim..

6 Nisan 2008

aferrör

hayat koca bi' hata ve katlanılmaz tek cezası da yaşamak. af hiç yok. hele hele saçma sapan pişman olunacak nedenler yaratıp sonunda af beklemenin saçmalığını gözlerine sokmak istiyorum insanların ama olmuyor. artık insanların kendi yalanlarına inanmadığını görmekten insanları göresim gelmiyor..

af, yaptığının farkında olup bunu düzeltmek için yeltenene uygulanması düşünülecek bir şeydir. hatayı yapıp hatayı hata ile desteklemeye çalışan insan için af ütopik bir şeydir ve bu ütopik olgu onlar için yoktur. onlara sorulacak olursa olanlar hata değildir ve af beklenmemelidir..

bencilliğin bi' nedeni olarak karşımıza çıkar bu durumlar ve bencillik de haz açlığından kaynaklanır. eğer haz açıysanız sizi hiç bir şey tatmin etmez ve hiç bir şeyden mutlu olmazsınız. bir şey aramadığınızı düşünürsünüz sürekli ama aradığınız asıl şey, sürekli oluşan ancak göremediğiniz ütopik olguların gecikmişliğinin verdiği acının dindirilmesi için son bir ütopik olgu..
ama yok..
af,
yok..!

*kelime oyunu..

bu bir oyun değil farkındayım aslında ama bazen istemiyor değilim. hayat bi frp olsa ve ben ona tam bu noktada kocaman bi' t harfi koyarak tatil modu versem de uğraşmasam..

30 Mart 2008

hazırlık

Bazen mutluluk, insanın sonunda ölümü bile 3 gün sonra duyulan bir kişinin ya da gökyüzündeki tek bir yıldızın yalnızlığı kadar büyük bir yalnızlığa iter. Çünkü ego ancak tam bir ümitsizlik noktasına gelince teslim olur. Bu teslimiyet acı vericidir. Çünkü kişi, kendini yutacak dipsiz bir uçuruma açılmış gibi hisseder. Bu ölüm gibi gelir. Ancak bu bir taraftan ölümdür diğer taraftan da o bir direniştir...

Aynanın karşısına geçmiş doğal güzelliğini örtbas etmeye çalışıyor yine bi’ kadın. Yüksek ökçeleri üzerine giydiği elbisesi annesinden kalmış, saçlarını da salmış annesine benzemek istercesine. Aslında örtbas etmeye çalıştığının mutsuzluğu olduğunu silememiş gözlerinden. Kapamaya çalışıyor elindeki sünger parçasıyla acılarla paramparça olmuş yüzünü. Her darbede açılan yarıklarını doldurmaya çalışıyor mutluluk tozuyla..

Gitmeye hazırlanıyor kadın..

Arada bi’ mutlu olmak istiyor, bazen kendini farklı hissediyor. Olmasını istedikleri üzerinde yoğunlaşmak için aşırı mutlu olup olmasını istediklerine kilitleniyor. Hakkında bi’ fikir sahibi olmadığı konuları mutlu düşünüp üzerlerine mutluluk yüklüyor. Pozitif veya negatif sonucunu bilmiyor ama yaşamsal mutluluk desteğine yasa dışı olarak ulaşıyor..

Yolcu önce bilinçaltının karanlıklarına dalar.
İç dünyamızın bu karanlığı; gerçek benliğimizin, tanrının şekilsizliğinin göz kamaştırdığı yerdir..!


*kelime oyunu..

5 Mart 2008

duvar

nöronların bir kaçının başlattığı bi' isyan bile bazen düşüncelere duvar olabiliyor. bazense o duvara kalın kalın soğuk demirler sokuşturup bi' parça gökyüzü ile duvarın duvarlığını örtbas etmeye çalışılıyor. duvar engeldir, bazen bilinçli koyulmuş ve önünde durulmuş bazense bihaber bi' şekilde enkazına boğulunmuş..

*kelime oyunu..

4 Mart 2008

020906

yağmurla temizlenecek kadar az mıydı.?
olanlar, yaşananlar saf su ile temizlenebilecek miydi.?
bilinmez...

eski zamanlar geldi aklıma, bir hayat kadınına aşık olan jön zamanları. hamama götürülürdü kadın, neyden arınması beklenirse.? değişen ne oluyordu acaba oradan çıktığında.? her şeyden arınılıyor muydu.? içi de temizleniyor muydu.? peki ya düşünceleri.? yoksa jön kandırılıyor muydu siyah beyaz şeritlerde.? yağmurun yetmeyeceği bir gerçek, pislik o kadar çok ki içimize işlemiş, düşüncelerimizi karartmış.. yağmur duasına değil, düşüncelerin aydınlığına çıkalım..

açılsın gözler...

çocukluğum geldi aklıma.. yırtık elbiselerimi annem yamardı, bende giymek istemezdim.. yenilerini alalım derdim ekonomiden bihaber ve hep aynı cevabı alırdım annemden.. ''yırtık yada yamalı olması önemli değil, temiz olması önemli olan.'' şimdi insanlara bakıyorum, tertemiz giyimli, boyalı ayakkabılı, süslü püslü insanlar.. sonra tanıyorum insanları, görüyorum görüntü ve düşüncedeki tezatlıkları.. dış görünüşlerini değiştirmişler, temizlenmişler ancak içleri, içleri hala aynı..

pis...

aşklarım geldi aklıma, yağmurun kurtaramayacağı aşklarım.. ne hamam nede yağmur, ıslah edilemeyecekler geldi aklıma.. düşüncelerimi avuçlarına veremezdim ki, yetmiyordu ki kelimeler.. olması gerekenleri anlatmaktan, içlerini temizlemeye çalışmaktan düşüncelerim kararır oldu.. karardıkça hak verdim, karardıkça anladım.. düşünceleri kara insanlar benden önce karşılaşmış onlarla, onlarda sorgulamış ilk başlarda, yetmeyince kelimeleri onlarda kirlenmiş.. temizlenemeyeceklerini kabullenip devam etmişler kirletmeye..

pisliğin neresinden dönersek temizlik, diyememişler...

hayatım geldi aklıma. .. ...


*tanrım yağmur yağdır yeryüzünde pislik çok..

1 Mart 2008

inönü

27 Şubat 2008

hâlâ

hayat birbirimizin olmamızı çekemiyor gibi ama alışsa iyi olacak..

*amatem temiz ツ

24 Şubat 2008

artık

birbirimizsiziz..

* çok feci..

22 Şubat 2008

yoltek

nasıl yüründüğünü bi’ türlü öğrenemediğim, geç kalınmış olduğunu düşündüğüm, o tehlikeli yolun başındayım yine..

ne yöne yürüyeceğimi bilmiyorum aslında, aslında yola ilk adımımı attıktan sonra bana diğer adımlarımı attıracak hisleri yakalamayı bekliyorum, elime bir mum yada meşale olacak, bilgiyi arıyorum..

artık düşünmeden yürümek istiyorum, ardımda ne oluyor yada göremediğim ne var diye düşünmemeliyim artık, başka bi’ çarem yokmuş gibi kapamalıyım gözlerimi ve yavaş yavaş ilerlemeliyim..

dönemeyeceğimi bilsem de yürümeliyim..

*hoşgeldin içime..

19 Şubat 2008

nasıl

şöyle oluyor,

bu saatten sonra hayatımda gerçekleşecek şeylerin beni şaşırtabileceğini düşünmüyorum. bu yüzdendir ki kendime ve kendimle saydıklarıma diyorum ki, konuşmayın. kendinizle konuşmayın..


ne olacağını bilmediğim durumlar içerisindeyim yine, yine başım en gerekli anlarımda dengesiz. korkmuyorum da ama çok garip. hisli bir his veriyor ya, o biraz ürpertiyor.

tarifi yine yok..


bi' şey için her şeyden vazgeçmişim ve neyi beklediğimi bilmeden bekliyorum sarı odalar içerisinde. umursamadıklarım içerisine kendimi de katmama ramak kalmış gibi bi' zaman yetmezliği var sanki.

tamam.

sustum şimdi...


12 Şubat 2008

bu ara

dolunay geceyi çalmış..

git aynaya bak,
yoksun..!

*şu hayatta doyduğum tek şey, bu hayat..

3 Şubat 2008

sheytansın

dedim ki yazı yazacam. aslında ne yazacağım ve nereye varacağım hakkında pek bi' fikrim yok ama biraz olan saçmalıklardan bahsetmek istiyorum. çoğu bahsedilmeyecek şeyler, çoğundan da bahsetmeyeceğim zaten, aklıma gelen, beni son günlerde huzursuz eden bi' kaç saçmalık destesini arşiv formatına sokmak istiyorum sadece..


samimiyetine güvenip, insanlığına değer verip bi' şeyler paylaşırsınız ya bazen bazılarıyla, sonra samimi paylaşımlarınız karşısında, karşı tarafın asla olmadığı, olamayacağı ve hep istediği olmayan gerçeklerini bulunca insan soğuyor bazılarından. zaten ezelinden sevmem birisine hoş görünmek, hakkında iyi şeyler düşündürtmek için sarf edilen kelimeleri. o olmayan kelimeleri dans ettirdiğini düşünüp kontrolsüzce ortalığa savuruyorlar ya, bir koreografi içerisinde olduğunu zannedip dehlizlerinde kalmış içlerindeki ezik yönlerinin dışa vurumu olan saçmalıkları, hiç mi düşünmüyorlar yada bu kadar mı duygusuz sarf edebiliyorlar veya karşılarındakileri ne sanıyorlar, bu rahatlığı nereden buluyorlar da karma karışık olan hayatları dahada içinden çıkılmaz hale sokuyorlar.

sizce bunlarla uğraşacak zamanım var mı?

yok.!

iddaalı bi' film olacağını bastıra bastıra söylediğim hayatımda aslında bunlar ufak şeyler ama yinede mide bulandırmıyor değil. bi' türlü güvenli bi' şekilde güvenipte bağlanamadığım hayata karşı bağlanma çabalarımda beni hayattan neden soğutuyor insanlar bi' türlü bulamadım.

bulamadığım içinde kalmadı güvenim hayata, düşlere ve meleklere inancım kalmadı..


*hiç kimsenin kalbi yok..

1 Şubat 2008

D!kKaT

çok kötü biliyor musunuz, birisine bir şeyi söyleyebilecekken yalan söylemek. buna neden gerek duyduğunu sorası geliyor insanın ama sonra düşünecek pek bi' şey yok neresinden baksan yalan, kapat mevzuyu bitsin diyorum. bi' çok şey bitiyor yalan dışında. artık yalan hissettiğimde kontrolsüzce gülesim geliyor, o derece sıkıldım artık o saçmalıktan.

29 Ocak 2008

artık help yani

yorgun ve argınım,
bu ikilemenin yanında birazda kırgın.

biri başımı kaşıyabilir mi?
okşayadabilir..

*battery low(e)..

27 Ocak 2008

25 Ocak 2008

zontalık

Onun adı başka bir şey bence, yaşamla alakası yok bu işin ya da tekil ilişki yaşayamamakla. Yapılan ahlaki değer dışı hareket, kılıfı ise hazır elbet. Bencilsin, kendinden başkasını sevemiyorsun. Yalan, bu çok büyük bir yalan. İstediğin bu olmasa, bu şekilde olmaz. Alışmışsın sen yalnız ve her gün değişken bir hayata. Bu gün bir avukat, yarın durakta rastladığın bir öğretmen, bir sonraki gün bir müşterin, bir sonraki gün ve bir sonraki gün daha. Hayatın hep bir sonraki insanlara yönelik. Kim oldukları ve neden yanında oldukları önemli olmayan insanlar. Amaçları belli, istekler ve arzular belli. Simbiyotik geceler sonra ayrı yollar. Buna kılıf aranmaz bence, yapılan alenen ortada. Kaybolmuşsun sen bacaklarının arasında. Hayatın zevkten ibaret, sürekli değiştiriyorsun gecelerindeki kişilikleri. Bunun nedeni bir öncekini ya da daha öncekileri hatırlamak istememen. Bir geceni kişisiz/kişiliksiz geçirirsen, geçmişinde kayboluyorsun. Seni oyalayacak bir şey olmayınca geceleri, hayatındaki ezik noktaları görüyorsun. Sonra kişisiz olmaz diyorsun. Bir nevi bağımlısın. Bu bağımlılık seni alı koyuyor kendi yolunun inşasından. Anı yaşamak saçmalığına tutulmuşsun. Anı yaşa ama bu şekilde değil. An seni yaşamasın...

*ciğerim olmayabilir peki ya kalbim..

15 Ocak 2008

küfür

şu an 21 gran geziniyorum odada. çıkmaya yer arıyorum. biliyorum bu saatte bütün ruhlar karanlıkta. yetişmem gerek onlara, bende oynamalıyım oyunlarımı. bir türlü bedenimi dahil edemediklerimi yaşamalıyım karanlıkta. olabilirliğine sarılıp bedenimi dahil edeceğim günü beklemeliyim. çıkmalıyım bu odadan, bulunduğum aydınlıktan beyazlarımı göstermek için sığınmalıyım karanlığa. beni saklayan ışığı değişmeliyim bu gece, gecenin çöken isine..

yoruldum biliyor musunuz, yoruldum. bu med cezirlerden artık daraltı geldi. ellerimi parmaklarım birbirine değmeyecek şekilde havaya kaldırıp hareket eden her şeye DURun diyesim var bi' an ve o an durmalı her şey. düzenlemeliyim olmakta olan olmazları. sen şöyle ol, sen böyle sonuçlan, sen bu yönde ilerle diyip ellerimi birden indirmeli ve seyretmeliyim olacakları. ama olmuyor, olmayınca da insan yoruluyor..

evren, bi' yaratığın beyni ve dünya o beynin nöronlarından sadece birisi. nöronuna soktuğumun yaratığı...

12 Ocak 2008

Ane Brun

Where Friend Rhymes With End

errör

kış geldi aslında ama şöyle çılgın bi' güz olsa, serin bıçkın bi' rüzgar rengarenk yaprakları üzerime üzerime uçursa, delisinden bi' yağmur başlayıp beni sırıl sıklam ıslasa, belki diner yangınım bu kış akşamında..


şu duvarların dili ollsa

10 Ocak 2008

ana'son

sütlek

*gündem değiştirme çabaları..

7 Ocak 2008

après

çok garip şeyler silsilesi içerisindeyim ve onlarla birlikte akmaktayım. kaldırıma çıkıp bi' anlığına izlesem akanı belki çözeceğim ama ulaşamıyorum ki, adımlarım öyle tutuk ki. kıpırdayamadan kalıyorum akıntının içinde, sürekli değişen şartlar, olması gerekenlerin olmamasının tutması beni adeta felç ediyor. öyle tarifsiz bi' isteksizlik var ki içimde, her şey günden güne batsın ama ben yine de kolumu kaldırıp hiç bir şey yapmayayım istiyorum..


sonra..



sen çıka geliyorsun yara bere içerisinde, benden farksızsın. canın o kadar yanmış ki kelimeleri üflüyorsun adeta. müdehale etmek istiyorum sargılarına, canının yangısı geçsin diye çırpınıyorum, gözlerini açtığında karşında bulacağından korktuğun karanlığın yerinde ışık olmaya çalışıyorum. kendi karanlıklarımı sıyırıp karanlığına dalıyorum gözlerim kapalı. düşünmüyorum biliyor musun ne olacak neresinden çıkacağım diye. çıkamasam ne olacak ki. beni günden güne saçmalıklarının içine daha fazla çeken hayat bi' başka hayata girdiğimde beni salmasa ne olacak sanki. ölsem orada kalıp ne olacak. ne kalacak benden, bu kelime tümcelerinden geriye ne kalacak.?


sonra..


fa diyezden dem vuran orkestran mi minörden çalmaya başlayacak. hayat titreşimi olmayan mahseninde yine kendi kendine soruyor olacaksın 'ne olacak.?' diye. nereye kadar böyle gidecek sorusu sürekli azalmakta olan nöronlarını kemirip duracak. gelmeyecek mucizeyi bekleyip duracaksın çürüdüğünden bi' haber, kokunun değişti gerçeğiyle. bebek tenine benzer teninden yoğunlaşan kokun yavaş yavaş yerini bakteriyel sagılara bırakacak. içten içe içinde öleceksin yaşamına doyamadan..


sonra..


senden geriye ne kalacak. içinde yitip gidenlerden sonra kas katı bedeninden geriye ne kalacak. duyulmamana imkan vermeyecek derecede bağırdığını sanıp sessiz sedasız kalacaksın karanlıkta. seni terk eden ruhundan arta kalanlarla görünmekten korkup saklanacaksın hep karanlığa. gözlerine bakanın kendisini gördüğü gerçeğini dışlayıp karşına aldıklarının karanlıklar olduğunu göremez olmuşsun karanlıkla kaplanmış gözlerinin yansıdığı aynalarda..


sonra..


elim aya'nın sıcaklığında, anlamsızlıklar bütününe bi' anlam yükleyip sorumluluk almam yolunda adımlar attırmaya başladın bana..


peki ya sonra..?


*ölmeyecek kadar saf, yaşayacak kadar akıllıyım.

6 Ocak 2008

search

sonunda sorunu buldum arkadaşlar..


her şeyi gözden geçirdim..

ne olacak, nereye varacak diye düşündüm ve buldum..


HİÇ..


bulduğum yegane ve büyük şey, halk arasında 'koskocaman bi' hiç..' olarak dillendiriliyor..

koccaman bi' hiç..


çekmişim çizgiyi ben çoktan, kopmuşum bu dahil olduğuma olan inancımı yitirmemeye çalıştığım yaşamdan. gitmişim hayat gaile*lerinden, zayıflamışım 21 gram bedenimden. ruhum bekler sessiz derinden bedenine dönmek ister içten. ister ki hissedebilsin yeniden..


yaşama amacım olurmusun.?


*gaile mourtutia sözlükten alınmıştır. yapılan bi' şey yaparken yapmak istemediğini belirtmek anlamındadır.kelime gayeden esinlenerek türetilmiştir.. :)


*henüz konuşamadığıma..





4 Ocak 2008

wuuu

Hayaletlerle uyuyorum son zamanlarda. Aslında bi' şeyler değişmişti. Koskocaman 7, ondan daha kocaman olan 8'e bırakmıştı yerini ama ben hala hayaletlerle uyuyordum. Bunun böyle olacağını biliyor gibiydim 7 de uyumaya çalıştığım son anlar. Olmasını istemiyordum artık ama oluyordu, gözlerimi kapadığımda hayaletler bana ninni söylüyordu..

Olanlar o kadar saçma ki anlatsam inanmazsınız şu an ama cidden hat safhada saçma şeyler oluyor..

Ve üzülüyorum.
Ayrım yapmak istedim önce o'na üzülüyorum buna üzülüyorum diye ancak yapamadım, ben toptan üzülüyorum.
O'na üzülsem, beni de bağlıyor ki üzülüyorum.
Buna üzülsem, bende içindeyim ki üzülüyorum.
Şuna üzülsem, görüyorum ki üzülüyorum.
Üzülmesem mi acaba s..edip '' her insan kendi kulağından çekilir.'' diyip bende bi kenara mı çekilmeliyim, bilemiyorum..

Şu an sadece hareketsizce bekliyorum. Suyun dibine batmış oksijen tüpüm dolu etrafımdaki köpek balıklarının gitmesini bekliyorum. Zamanım dolsa da şu gece mesaisinde, saatim çalıp beni uyandırsa ve gitsem işe bu kabustan çıkıp. O kadar zor ki hayaletlerle uyumak, hayal gücünüzün tıkanmasına bağlı. Gerçeğinden korkup yaklaşamayacağınız her şeyin ölüsü var karşınızda ve hepsi ölmelerine kızgın sorumlu aramakta. Her gece düşüyorum o sinirli, hayatsal titreşimleri olmayan yaratıkların arasına. Her gece yenileri ekleniyor, ilk kez görüp daha fazla korktuklarım cabası. Saatim kurtarıyor beni gecelerden, daha yatalı 2 dakika olmamış sanki, sanki gözüme uyku girmemiş, hiç uyuyamadan kalkmışım ama saatler geçmiş hayaletler ormanında. Bi' de müzik götürür beni hep, hep garip şeyler hissettirir bana ve sürükler beni hayal ormanına. Seviyorum o anları, kendimi huzurlu hissettiğim bi' kaç sistemden birisi. Geniş omuzlu bi' şovalye hayaletler ormanına girmiş, o sinirli yaratıkları bir bir doğruyor. '' Sleeping with ghost '' diye bağırıyor, her yöne kılıcını savuruyordu. Kılıcıyla buluşan ruhsuzlar rengarenk çiçeklerin ruhlarında ormana dağılıyordu. Müzik, tam ben giderken, tamda her şeyden vazgeçmişken, benide götür diyor ve gitme amacımı yok ediyordu. Bir türlü birleştiremiyordum keskin kenarı yumuşak tenimle. Sonra yaşama düşüyorum bi' yerden, yüksekce bi' yerden ıslak bi' şekilde toprağa çarpıyorum ve devam ediyordum mutluluk hormonumu bitirmeye...

*şiişşşşt. 3 maymun..

28 Aralık 2007

sonpost

Şu son günler o kadar saçma ki anlatamam. Kendimi anlamıyorum, yer çekiminin sıfır noktasındayım ve ayrıca oksijen miktarım hat safhada düşük. Bu şekilde koskoca bi' yılı arşive katacam birazdan. Bu yıl ki postlarda alacak yerini, diğer yıllarda duvara çivilenen postlar arasında. Hatırlandıkça başında soluklanılan kelime tümceleri olarak kalacaklar üstlerine yenilerinin serileceği bilincinde. Yeni yıl neler getirecek hiç bilmiyorum, aslında gelen yeni bi' yıl değil bu gün son gün kıvamında devam eden günlerin devamı sadece. Yıl değişmiş olacak elbet takvimlerde 7 yerinde 8 olacak ancak haftalar değişmeyecek koşuşturduğum 7 gün 8 olmayacak. Yine bi' sabaha uyanacam içim aynı, sonra hava karardığında ölecekmiş gibi yaşıyacam sonra belki yine bi' sabaha uyanırım. kim bilir..


Yeni yıla mutlu ve huzurlu girin...

25 Aralık 2007

fly

Aşktan söz etmek istedim kendimce ancak ama'larla dolu bir şeyler yazmak istemedim. Bildim ki aşkınvarlığından söz eden kelime tümceleri bir birlerine ama ile bağlanmamalı. Aşktan söz edersen aman olmamalı..


Durumlar tanıdıktı aslında..

Ulaşılmaz bi' güzelliği olan ulaşılmayan nesne gibi, ruhum ruhuyla sevişirken bedenlerimiz bir birine yasaklı gibiydi. Ruhumu ruhunda bırakıp isteksizce sevişiyordum ruhuna ait olmayan bedenlerle. Teninin tenimde uyandırdığı hissi hiç bir dokunuş vermiyordu bana. Sanki bana özel bi' durumdu, dilimin arka sag ve sol kısmında içimi gıdıklayan tat gibi..

Derin ve yoğun hisli..

Aşk gibi..

22 Aralık 2007

karmakoma

Alışkanlık edindiğim gece, karanlık sinerken incecik tenine, göz kapaklarımdan düşen uykunun ağırlığı sürüklerken bilincimi dehlizlere, sanarken uyuduğumu ben ve muhtaç iken bir yudum beyaza, zor sarıldım suskunluğuna..
Kulaklarımda bi' çınlama, veda bütün tonlara...

*pansuman gerekli beynime biri kalp masajı yapsın..

21 Aralık 2007

Hiçbir zaman anlayamadığım bir karmaşadaydı dünya. İnsanlar vardı etrafta koşuşturan.

Ve artçılarla yerle bir olmuş betonların altında saklı bir söz kadar uzak şimdi anlaması o*nu…


‘Paramparça olmuş bir hayali avuçlarına al, ve onu yeniden yeşert çocuk!’ diyorsunuz bana; avuçlarım terli, avuçlarım kesik, avuçlarım acı dolu…

Karanlık sinerken incecik tenime, sanarken uyuduğumu ben ve muhtaç iken bir yudum beyaza, zor sarıldım karanlığa..

Veda tüm tonlara..


Karanlık bir günde başlamıştık yürümeye ve o bana, beyazdan bahsetmişti, beyazlarından dünyanın…

Bunca beyazın yeteceğini düşündüm. Korkudan izbe bir duvar dibine sinmiş, başını ayaklarının arasına saklamaya çalışan çocuğa…


Zaman geçmek bilmiyordu, göz kapaklarımdan düşen uykunun ağırlığı bilincimi alıp götürüyordu karanlığa. Karanlığın içinde, soyut olgu içimde karanlığa gözümü alıştırmaya çalışıyorum beyazlarım o*nun elinde..


Beyaza alıştığım gece, gece sönerken camı açık penceremin perdesinde, avuçlarım göz yaşlarımın misafirliğinde şaşkın iken, hıçkırmayı özlediğimi fark ederken ben, bir bıçak gibi sıyırırken yaralar bedenimi, ve teğet geçerken tutkular bana, beyaza kapıldım.


Veda tüm siyahlara…


Beyazın beni içine hapsetmiş olduğu bi' karanlık olduğunu nasıl anlatabilirdim ki o*na..?






18 Aralık 2007

buradandevam

Şarkılar da ağlar başladı.

Bakalım nasıl ve nerelerde sürüklenip hangi kontrolsüz yüksekliklerde bitecek..

14 Aralık 2007

mim

Sabah erken çok erken muhtarın eşşeği ararken gözüm bir bloga takıldı bide ne görim mimlenmişim yahu hemde ilk kez. Şaşkınlığımı anlatamam resmen bi shok anıydı :) Mecburen yazacaz bişiler, o zaman en başından başlayayım..


Ben küçükken taa ilk okula giderken bile sinirliymişim. Annem beni okula bırakırmış sabahları. Bi' sabah elimden tutmuş okula gidiyoruz sen bi' taşa takılıp düş ben. Sonra anneme başlamışım bağırmaya senden oldu senden oldu yerlerde yatıyormuşum toz toprak önlük tabi. Annem açıklama yapıyormuş oğlum taşa takıldın düştün ben bişey yapmadım kalk. Yok kalkarmıyım hiç sürün yerlerde senden olduuuuuuu. Sonra annem beni kaldırmış yerden bi' güzel okşamış o gün okul tatil olmuş :)


Yaramaz bi' çocukmuşum yerimde durmazmışım şimdilerde benim çocukluğum gibi takılan ufaklıklara hiperaktif deli kan diyorlar bizim zamanımızda da amanınnn -yaka silkme efekti- yaramaz çocuk işte derlerdi. Yine bi' gün alt komşumuzun kızıyla evin önündeki dut ağacında ne türlü bi' oyun oynuyorsak benim kolum omzumdan çıkıver. Bas bas bağırıyorum evin önünde, koşuyor bizimkiler kol felçli sanki kalkmıyor :) hemen doktordu v.s sargılar kısıtlamalar işte. Aaa bide ben su ark'ına düşmüştüm orada olanlar çok feciydi anlatmıcam onları :) işin sonu saglık ocağı ve dikişle bitmişti gerenk yoq dikişin nereye atıldığına :) Sonra orta okul, ilk aşk, saçmalıklar, kızlar için girilen ağız dalaşları v.s..


İlk kopyam lisede tarih sınavında gerçekleşti o gün bu gündür devam :) Tarihten geçemiyorum allahım çıldıracam. Sınav öncesi akşamından hazırlıklar başladı tabiki, kartondan çekmece vari bişi yaptım ve içinede uzun kartondan çekmecesini yaptım :) Çekmece kısmına bütün tarihsel kişilikleri sığdırdım ben sonra onu bi' paket lastiğiyle çekmecenin iç kısmına ucundan bağladım. Sabah oldu koştur koştur okula. İlk ders matematik hoca ders anlatıyor ben karton çekmecemi sıraya monte çabalarındayım. Çekmeceyi duvar tarafına sıranın demirinden sonra arta kalan tahta kısıma monte ettim ve kontrol ettim çekiyorum kartonu okuyorum bıraktığımda otomatik kapanıyor :) Sınav saati geldi çattı sorular geldi vucudumu duvarla ikiz kenar üçgen oluşturacak şekilde konuçlandırdım ve çekmeceden beslenmeye devam :) Tabi biz bu olayı üni.ye kadar çok geliştirdik teknolojiyle doğru orantılı olarak sınavlar daha bi' kolay geçmeye başladı. Cep telefonları, kulaklıklar, bluetooth kulaklıklar ve son olarak mikroçipli casus kulaklıklar bizi ihya etti, üni. bitti :)


Ben aslında iyi birisiyimdir :) harbiden ya etrafımdaki insanlara haddinden fazla değer veririm ama bazen bu değer başımda patlayabiliyor. Böyle anlar için döktürdüğüm bi' cümlem var 'Hak etmediğin şeyleri yaşıyorsan sana bunları yaşatana hak etmediği değeri vermişsindir' ama bu bile kar etmiyor bazen öyle tipler karşıma çıkıyor ki anlatamam. Garip bi' çekiciliğim olduğunu biliyorum etrafımda normal tabir edilecek insanlar çok az. Her birisinin farklı dengesizlikleri var bu dengesizlikler kötü anlamda değil iyi anlamda dengesizlik yada aykırılık demeli daha doğru. Hakkımda kötü şeyler söyleyecek insan çıkacağını sanmam ex ev arkadaşım dışında. Hayvanları sever sayarım hatta beslerim onların beni sevdiklerini pek söyleyemem :) şu an bir tanesiyle birlikte yaşamaktayım adı çiçek sıkça duymuşsunuzdur adını yeni ev arkadaşımın blogunda. İnsanlardan ukalayı yemeklerden bamyayı sevmem. Limon'un yemeklerin tadını bozduğunu düşünür-zorunlu anlar dışında-el bile sürmem. Dizi takip edermim fragmanlarından, film izlerim en babalarından, müzik dinlerim çok pis..

En saçma huyum sanırım aç karnına sigara içmek. Dokuları malignant transformasyonu geçiren birisi için bu ölümcül bi' hata ama ne yapayım saçmalık işte adı üstünde. Bunun üzerine saçmalıkda tanımam..


Cep telefonu kullanırım en nokiasından hatta bi' dönem telefon bağımlısı olarak bile yaşadım. Telimi oyun oynamak için alanlara uyuz olur(d)um. Oyun barındırmıyorum artık telimde tel dediğin fotoğrafta çekmeli ama siluet değil portre çekmeli :)


Aşk dediğin şey çok enteresan bir şey. Kimine huzur kimine ise -luk ekiyle birlikte gelir. Nasıl ve nereden geleceği belli olmaz bazen uzak bi' diyardan, bazen derin bi' okyanustan, bazen olmayan yerden, bazen de yanı başımızdan gelir hiç mi hiç belli olmaz daha önceleri aşk hakkında kestiğim bi' ahkam var bknz. sanırım kafidir :)


En sevdiğim blog diye bişi yok arkadaşlar benim kimi sevip sevmediğim bellidir zaten daha önceleri bloguma link koyuyordum okuduğum insanlara daha kolay ulaşmak adına bir taraftanda paylaşmış oluyordum ama bi' gün densizin birisi beni linkler kısmından silermisin hiç bi' arkadaşıma link verdirmiyorum diye bi' yorumda bulununca o an o kişinin blogu en sevmediğim blog oluverdi ve linklerin hepsini kaldırdım. Şimdi sık kullanılanlar diye bir yer var ordan yararlanıyorum. Ben sık kullanılanlar listemi seviyorum :)


Bana bu çemkirikleri sunma şansını veren deli kadın cnsya teşekkür ediyorum ve mimsiz geçmek istemiyorum. Bu günlerde kafasını dağıtması gereken çok sevdiğim ev arkadaşım mourtutia'yı mimliyorum hemde 3-5 kere :)


Haydin canlar baş baş kolay gele.. (mineden çalınmış bi' repliktir :)